AİHM YALÇINKAYA TÜRKİYE KARARI TÜRKÇE ÖZETİ ve DİLEKÇE ÖRNEĞİ
26.09.2023 tarihli Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye davasında (başvuru no. 15669/20) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından alınan kararda özetle şunlar belirtilmiştir:
• 11 oy karşısında 6 oy ile, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesi (kanunsuz ceza verilemez) ihlal edildiğine,
• 16 oy karşısında 1 oy ile, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi’nin 1. Fıkrası (adil bir yargılanma hakkı) ihlal edildiğine,
• Tek oy kullanılmaksızın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesi’ni (toplantı ve dernek kurma özgürlüğü) ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu dava, eski bir öğretmenin, özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sorumlu tutulan ve Türk yetkilileri tarafından “FETÖ/PDY” olarak adlandırılan silahlı bir terör örgütü olan FETÖ/PDY’nin üyeliğinden mahkum edilmesiyle ilgilidir. Yalçınkaya’nın mahkumiyeti, özellikle “ByLock” adlı şifreli mesajlaşma uygulamasını kullanmasına dayalı olarak alınmıştır ve yerel mahkemeler, bu uygulamanın küresel bir uygulama kılıfı altında sadece FETÖ/PDY üyeleri için tasarlandığını iddia etmiştir. Aslında, Bylock’u kullanan herhangi bir kişi, ilkesel olarak bu temelde silahlı bir terör örgütü üyeliğinden yargılanabilirdi. Mahkeme, Türk yargısının ByLock kanıtına karşı takındığı bu tek tip ve küresel yaklaşımın, söz konusu suçla ilgili ulusal hukukta belirtilen gereksinimlerden sapmış olduğunu ve İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesi’nin amacına aykırı olduğunu belirtti. Bu madde, keyfi kovuşturma, mahkumiyet ve cezalandırmaya karşı etkili korumalar sağlama amacını taşımaktadır. Ayrıca, Yalçınkaya’ya yönelik ceza davasında usulsüzlükler de bulunmuş, özellikle onunla ilgili ByLock kanıtlarına erişimi ve bu kanıtlara etkili bir şekilde itiraz etme yeteneği, 6. Madde kapsamında adil bir yargılama hakkının ihlali olarak görülmüştür. Şu anda benzer şikayetleri içeren yaklaşık 8,500 başvuru mahkemenin dosyasında bulunmaktadır ve yetkililerin yaklaşık 100,000 ByLock kullanıcısını tespit ettiği göz önüne alındığında, daha fazla başvurunun yapılması muhtemeldir. İhlal bulgularına yol açan sorunlar sistemik bir nitelik taşımaktadır. Mahkeme, 46. Madde (kararların bağlayıcılığı ve uygulanması) uyarınca Türkiye’nin, bu sistemik sorunları ele almak için uygun genel önlemler alması gerektiği sonucuna varmıştır.
Yüksel Yalçınkaya kimdir?
Ana Hususlar Başvurucu Yüksel Yalçınkaya, 1966 doğumlu ve Türkiye’nin Kayseri şehrinde yaşayan bir Türk vatandaşıdır. 2016 yılında o dönemde bir öğretmen olan Yalçınkaya, Türk yetkilileri tarafından “Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması” olarak tanımlanan bir örgüt üyesi olmakla suçlanmıştır. Tutuklandıktan sonra, 2017 yılında hakkında düzenlenen savcılık dosyasında, aralarında ByLock telefon uygulamasının kullanımı, şüpheli bankacılık faaliyetleri, sendika ve terör bağlantıları olduğu iddia edilen bir dernek üyeliği gibi faktörlerin bulunduğu belirtildi. Savcılık iddianame düzenledi ve ceza mahkemesinin kararı ile Yalçınkaya 2017 yılında suçlu bulundu ve altı yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay, Yalçınkaya’nın mahkumiyetini onayladı. Sonuç olarak, 2019 yılında Anayasa Mahkemesi, kendisi tarafından yapılan başvuruyu kabul edilemez olarak reddetti. Başvurucunun ByLock kullanımı, onun mahkumiyeti için belirleyici bir kanıt oluşturmuş ve şifreli mesajlaşma sistemini sadece FETÖ/PDY üyeleri tarafından kullanıldığına inandığı için suçlu bulunmuştu. Ayrıca, Bank Asya’da hesap kullanımı ve Aktif Eğitim-Sen sendikası ve Kayseri Gönüllü Eğitimciler Derneği üyeliği gibi, FETÖ/PDY ile ilişkilendirildiği düşünülen öğeler de bu mahkumiyeti destekleyen kanıtlar olarak kullanılmıştır. İlgili olaylar, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi arka planında gerçekleşmiştir.
Akabinde Yalçınkaya ve onu temsil edenler tarafından, 17 Mart 2020 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapılmıştır. Başvurucu, özellikle ByLock verilerinin toplanması ve kanıt olarak kabul edilmesindeki düzensizlikler, bu verilere itiraz etme zorlukları ve mahkemelerin bu kanıtlarla ilgili kararlarının yetersizliği konularında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi’nin 1. Fıkrası (adil bir yargılama hakkı) uyarınca, başvurdu. Ayrıca, 7. Madde (kanunsuz ceza verilemez) ve 11. Madde (toplantı ve dernek kurma özgürlüğü) uyarınca da, ilgili kanunların geniş ve keyfi bir yorumu nedeniyle suç oluşturmayan eylemlere dayalı olarak mahkum edildiğini ve sendika ve dernek üyeliğinin mahkumiyetinde kanıt olarak kullanıldığını iddia etti. AİHM Türk Hükümetine, başvuruyu 19 Şubat 2021 tarihinde bildirmiş ve Mahkeme’nin sorularını hükümete cevaplaması için sormuştur. Uluslararası Hukuk Komisyonu, yazılı prosedürde üçüncü bir taraf olarak müdahale hakkı kazanmıştır. 2022 yılında, davayla ilgilenen Daire, yetkisini Büyük Daire’ye devretti. Duruşma, 18 Ocak 2023 tarihinde Strasbourg’daki İnsan Hakları Binası’nda gerçekleştirildi.
Hükümet, darbe girişiminin ardından alınan önlemlerin olağanüstü hali gerekçe göstererek yerel mahkemenin kararında haklı olduğunu savunmuştur. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. Maddesi’ne (acil durumda askıya alma) dayanarak başvurucunun haklarından hiçbirini ihlal etmemiştir. Ancak, bu maddeye açıkça 7. Madde’nin dahil edilmediği göz önüne alındığında, başvurucu tarafından belirtilen diğer maddelerle ilgili olarak, istisnanın önemi değerlendirilmiştir, aşağıda açıklandığı gibi.
AİHM YALÇINKAYA KARARI KANUNSUZ SUÇ VE CEZA OLMAZ HAK İHLALİ GEREKÇESİ
Madde (kanunsuz ceza verilemez) Mahkeme, 7. Madde’nin, sadece yasal olarak bir suçu tanımlamanın ve ceza belirlemenin yasayla yapılması gerektiği prensiplerini içerdiğini ve suç hukukunun bir kişiyi suçlu kılan kişisel sorumluluğunun, ilgili suçu fiziksel olarak işleyen kişinin davranışında tespit edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle, bir suçun yasal olarak net bir şekilde tanımlanmış olması gerektiği ve ilkesel olarak bir suçun öğelerinin kişisel sorumluluğunun davranışta tespit edilmesi gerektiği prensibi geçerliydi. Mahkeme, başvurucunun silahlı bir terör örgütünün üyeliğine dair mahkumiyetinin, Türk Ceza Kanunu’nun 314. Maddesi’nin 2. Fıkrası, Terörle Mücadele Kanunu ve Yargıtay’ın ilgili içtihadı ile birlikte okunmasına dayandığını belirtti. Bu hukuki çerçeve, başvurucunun gerektiğinde uygun hukuki danışmanlıkla ne tür eylemlerin ve ihmallerin onu cezai sorumluluğa sokacağını bilmesi gerektiği anlamına gelmekteydi. Başvurunun altında yatan suçun tanımı, özel bilgi ve kasıt gerektiriyordu. Özellikle, bir kişinin “organik bir bağ” olduğu ve “bir kişinin faaliyetlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğuna dayalı olarak” örgütle bir “organik bağ” olduğunu ve “bir kişinin örgütün suç işleyen bir örgüt olduğunu bilmesi [veya] suç işlemeyi amaçladığını” ve “bu amacın gerçekleştirilmesi için özel bir kasıt taşıması gerektiğini” kanıtlamak gerekiyordu. Dahası, silahlı bir terör örgütünün üyeliğine dair mahkumiyet, sadece suçun gereklerinin (gereken kasıt dahil) yerine getirildiği kanıtlandığında gerçekleşecekti. Mahkeme, bir suçu ulusal hukukta açık bir şekilde belirtmenin yeterli olmadığını vurguladı. Ulusal mahkemeler, hukuku uygularken yasaya uygun davranmalı ve özel bir davanın belirli gerçekleri için yorumlamamalıdır. Türk mahkemeleri, ancak ByLock kullanımını bilgi içeriği veya bu mesajlarla değişim yapan kişilerin kimliği göz önüne alınmaksızın silahlı bir terör örgütü üyesi olarak bilerek ve isteyerek eşitlediler. Ayrıca mahkemeler, suçun gereklerinin (gerekli kasıt dahil) tam olarak yerine getirildiğini uygun bir şekilde tespit etmemişlerdi. Bu kadar geniş bir yasa yorumu, neredeyse başvurucunun kendini aklamak için kendisine sunulan suçlamalardan muafiyet sağlamasını neredeyse imkansız kıldı. Bu, başvurucunun suçunu neredeyse katı bir suç olarak ele almakla eşdeğerdi ve yerel hukukta belirtilen gereksinimlere aykırı olarak, suçunun kapsamını onun aleyhine genişletmişti. Bu, keyfi kovuşturmadan, mahkumiyetten ve cezalandırmadan koruma sağlama amacına aykırıydı ve Mahkeme, 7. Madde’nin amacına aykırı olduğuna karar verdi, çünkü bu madde, keyfi kovuşturma, mahkumiyet ve cezalandırmaya karşı etkili korumalar sağlama amacını taşımaktadır.
AİHM YALÇINKAYA KARARI ADİL YARGILANMA HAK İHLALİ GEREKÇESİ
Madde (adil bir yargılama hakkı) Mahkeme, ulusal mahkemelerin, elektronik olsun veya olmasın, temel bir adil yargılamanın temel ilkelerini zedelemeden kanıtları kullanamayacağını belirtti. Terörle mücadelede elektronik kanıtların kullanımının önemli olabileceği belirtildi, ancak bu tür kanıtların kullanımının yanı sıra davanın tamamının adil olması gerekiyordu. Özellikle başvurucunun, kanıtlara itiraz etme fırsatı verilmeli ve bu kanıtların kullanımına karşı madde 6 § 1 çerçevesinde güvencelere uygun bir şekilde karşı çıkmalıydı. Ancak Mahkeme’nin görüşüne göre Türk mahkemeleri, başvurucu hakkındaki ana ByLock kanıtlarıyla ilgili olarak uygun güvenceleri sağlamamıştır. Özellikle mahkemeler, başvurucunun kişisel olarak ilgilendiği şifrelenmiş ByLock verilerinin neden kendisinden saklandığını açıklamamışlardır. Ayrıca başvurucunun, onun hakkında çözümlenmiş ByLock materyali hakkında görüş bildirme fırsatı verilmemiştir, bu da onun bu uygulamanın kullanımından çıkarılan sonuçların geçerliliğini sorgulamasına yardımcı olabilirdi. Ayrıca, mahkemeler başvurucunun isteğini kabul etmemiş ve ham verilerin içeriği ve bütünlüğünün doğrulanması için bağımsız bir incelemeye sunulmasını istememişlerdir. Başvurucu tarafından sunulan ByLock kanıtlarının güvenilirliği ile ilgili endişelere işaret eden bir dizi argüman – istihbarat servisleri tarafından sunulan farklı ByLock kullanıcı listeleri arasındaki tutarsızlık, tanımlanan ve sonunda kovuşturmaya uğrayan kullanıcı sayısı ile indirilen kullanıcı sayısı arasındaki tutarsızlık gibi – benzer şekilde yanıtlanmamıştır. Bu eksiklikler, mahkemelerin ByLock kanıtlarına ilişkin kararlarında yetersizlikleri ile birleşti. Özellikle başvurucu, ByLock’un 2016’nın başlarına kadar – yani yaklaşık iki yıl boyunca – herhangi bir kontrol mekanizması olmadan kamuya açık uygulama mağazalarından veya sitelerinden indirilebildiğini iddia etmişti. Bu argüman, mahkemeler tarafından daha fazla açıklama gerektiriyordu ve özellikle ByLock’un, Türk Ceza Kanunu’nun 314. Maddesi’nin anlamı içinde olmayan veya olamayacak biri tarafından kullanılmadığı nasıl belirlendiğini açıklaması gerekiyordu. Genel olarak mahkemeler, başvurucunun kendisini etkili bir şekilde savunma fırsatına sahip olduğundan, davayı merkezine almayan ve ByLock kanıtlarının kullanılmasıyla ilgili olumsuz görüşleri açıklamayan bir yaklaşım benimsemişlerdir. Bu nedenle, Mahkeme başvurucunun, ByLock kanıtlarına ve mahkemelerin bu kanıtları kullanma biçimine karşı etkili bir şekilde savunma yapma fırsatının sağlanmadığı sonucuna varmıştır.
AİHM YALÇINKAYA TÜRKİYE KARARI TOPLANTI VE DERNEK KURMA ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKI İHLAL GEREKÇESİ
Madde (toplantı ve dernek kurma özgürlüğü) Mahkeme, başvurucunun sendika ve dernek üyeliğinin mahkumiyetiyle ilgili olarak, Türk yargısının, suçlu bulunduğu bu örgütlerle bağlantısının suçun işlenmesi amacıyla bir bağlantı oluşturmadığı bir örgütsel üyeliği suç sayan bir yaklaşım benimsediğini belirtti. Mahkeme, ByLock kanıtlarının çözümlenmiş versiyonunun başvurucunun örgütsel üyeliği ile ilişkilendirilmesine dair daha önce yapılan değerlendirmelerini tekrarlayarak, bu bağlantının sadece kişisel olarak ByLock kullanımı nedeniyle tespit edildiğini ve ilgili örgütlerle bir ilişkiyi kanıtlamadığını ifade etti. Ayrıca, ByLock kullanımının sadece bir grup insanla iletişim kurmak veya bir dernek üyeliği gibi suç işlenmesi amacıyla kullanılacağını varsayan genel bir yaklaşımın kabul edilemez olduğunu belirtti. Mahkeme, başvurucunun sendika ve dernek üyeliğinin mahkumiyeti ile ilgili olarak, ilkesel olarak sendika ve dernek kurma özgürlüğünün korunması gerektiğini ve ilgili örgütlerin terör örgütleri olarak kabul edilmediğini ve başvurucunun bu örgütlerle bağlantısının suçun işlenmesi amacıyla bir bağlantı oluşturmadığını vurguladı. Sonuç olarak, Mahkeme, başvurucunun ByLock kullanımına dayalı olarak mahkum edilmesinin, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesi’nin ihlali anlamına geldiğine karar verdi. Mahkeme, ayrıca başvurucunun ByLock kanıtlarına ve mahkemelerin bu kanıtları kullanma biçimine karşı etkili bir şekilde savunma yapma fırsatının sağlanmadığı sonucuna varmıştır. Ayrıca, Türk yargısının sendika ve dernek üyeliği ile ilgili olarak benimsediği yaklaşımın, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesi’ni ihlal ettiğine karar verdi. Bu nedenle, Mahkeme, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. Maddesi uyarınca Türkiye’nin bu sorunları ele almak için uygun genel önlemler alması gerektiği sonucuna varmıştır.
AİHM YALÇINKAYA KARARI EMSAL OLARAK KULLANILABİLİR Mİ?
AİHM vermiş olduğu bu kararın emsal olarak değerlendirilmesi gerektiğine gerekçeli kararında da değinmiştir. AİHM’e göre bu kararın emsal mahkeme kararlarında da uygulanması uyuşmazlıkların azaltılması için de oldukça önemlidir. Bu nedenle, bu kararda tespit edilen kusurların, ilgili ve mümkün olduğu ölçüde, Türk makamları tarafından daha geniş bir ölçekte, yani mevcut başvuranın özel durumunun ötesinde ele alınması gerektiği AİHM kararında da hükme alınmıştır.
AİHM YALÇINKAYA KARARI BAĞLAYICI MIDIR?
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 46’ya göre sözleşmeye taraf olan üye ülkeler için AİHM kararları bağlayıcıdır. Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğu için gerek AİHS m.46 nedeniyle gerekse de Anayasa m.90 nedeniyle AİHM kararlarını uygulamakla mükelleftir.
Sonuç olarak AİHM Yalçınkaya kararı ile başvurucunun AİHS’in 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının, 7. madde de düzenlenen kanunsuz ceza olma ilkesinin, 11. madde de düzenlenen Toplantı ve dernek kurma özgürlüğünün ihlaline karar vermiştir
AİHM’İN YÜKSEL YALÇINKAYA KARARINA İSTİNADEN HAZIRLANAN DİLEKÇE ÖRNEĞİ
Dilekçe örneğini aşağıdaki linkten temin edebilirsiniz
Link(World format) :http://AİHM-YALÇINKAYA-DİLEKÇE ÖRNEĞİ.udf